30 Kasım 2015 Pazartesi

TEŞEKKÜR DOLU VEDA YAZISI

       Bu yazıda Kobe'nin yaptıklarından bahsetmek istemiyorum. Bütün rekorları nasıl altüst ettiğinden de bahsetmek istemiyorum. Kazandığı 5 şampiyonluktan, 17 defa All-Star seçilmiş olmasından, MVP sezonundan, Nba tarihinin en fazla sayı atan 3. oyuncusu olmasından, bir takımda 20 seneden fazla oynayan tek oyuncu olmasından da bahsetmek istemiyorum. Tek bir twit ile konuyu geçiştirmek  istemiyorum.  Sadece teşekkür etmek istiyorum. Bana yaşattıklarından  dolayı teşekkürlerin en büyüğünü etmek istiyorum. Bu öyle bir yazı olacak. Teşekkür dolu, bana kattıklarını anlatan bir veda yazısı...

 
        30 Kasım 2015. Bugünün her zamanki pazartesilerden biri olması gerekiyordu aslında. İş dolu bir haftaya lanet ederek kalkacağım, sıradan bir pazartesi olması gerekiyordu... 7.15 de çalan ilk alarmı susturduktan sonra her zamanki gibi telefona  gelen bildirimlere baktım. Nba App'ten gelen tek bir bildirim; Yine kim sakatlandı acaba diye düşünürken o yazıyı gördüm. " Kobe Announces This Will Be His Last Season "

   



“Sevgili Basketbol,
Babamın çoraplarını kıvırıp top yaptığım
Andan itibaren
Ve hayali şutlarla
Maçı kazandıran basketleri attığımda
Great Western Forum’da*
Tek bir şeyin gerçek olduğunu biliyordum:
Sana aşık olmuştum.
Öyle derin bir aşktı ki sana her şeyimi verdim-
Aklımdan, vücuduma
Tabiatımdan ruhuma.
Sana delice aşık
6 yaşında bir çocukken
Tünelin bitişini asla göremedim.
Sadece kendimi,
Tünellerden kaçarken görüyordum
O yüzden koştum.
Sahanın bir ucundan bir ucuna,
Her topun ardından.
Benden mücadele istedin
Ben yüreğimi verdim
Çünkü her zaman daha fazlası geldi geri
Tere ve acıya rağmen oynadım
Mücadele beni çağırdığı için değil
SEN çağırdığın için
Her şeyi SENİN için yaptım
Çünkü bu
Biri senin bana yaptığın gibi bu kadar yaşıyor hissettirdiğinde
Yapacağın şeydir.
Sen 6 yaşında bir çocuğun Laker hayalini gerçekleştirdin
Ve bu yüzden seni her zaman seveceğim.
Ama seni bu kadar saplantıyla sevemeyeceğim daha fazla.
Bu sezon benim verebileceğim son şey.
Kalbim yaralanmalara dayanabilir,
Aklım eziyeti kaldırabilir
Ancak vücudum elveda demenin zamanı geldiğini biliyor.
Ve bunda bir sorun yok.
Seni bırakmaya hazırım
Böylece ikimiz de birlikte geçireceğimiz son zamanların tadını çıkarabiliriz.
İyisiyle kötüsüyle.
Birbirimize
Verebileceğimiz her şeyi verdik.
Ve ikimiz de biliyoruz ki, sonrasında ne yaparsam yapayım
Ben hep o çocuk olacağım
Çoraplardan top yapan
Köşede bir çöp kovası
Maçın bitimine 5 saniye
Top benim ellerimde
5.. 4.. 3.. 2.. 1.
Seni her zaman seveceğim,
Kobe”
*Los Angeles’a yakın bir kentteki spor salonu.
**Çeviri Trendbasket.net tarafından yapılmıştır.
         İçimi kaplayan bir hüzün.. Gerçi sezon başından beri bu sene bırakacağını belirten hareketler yapmıştı Kobe. MSG'de New York taraftarına veda eder bir şekildeki tavırları, bunu pekala belli ediyordu.Bir şekilde hissediyordum işte. Hani sevdiğimiz insanların bizi bırakacağını hissederiz ya, böyle hani " İçime öküz oturdu" deriz, aynı o duygu vardı işte. Her zamanki gibi doğru çıktı. "O duygu" Yine yanıltmadı... Kendime gelince hemen aklıma burası geldi. Bu blog. Yazdığım yazılar. Berbat bir dille yazılan, ( Ve hala yazılmakta olan.. RIP Türkçe ) sonuna kadar arkadaş ve aile desteği aldığım ( hepinize sonsuz teşekkürler ), içimdeki basketbol konuşma arzusunu kısmen bastırmak için açtığım, şimdilerde yazmak için ne zaman ne de o eski arzumun olmadığı,  zamanında 2-3 kişi yazdıklarımı okuduğu için havalara uçtuğum bu blog geldi. Yazdığım ilk yazı  basketbolu nasıl sevmeye başladığım ile alakalıydı. Sabahın 5'inde sevinçten havalara uçtuğumdan bahsetmiştim. Kobe'den bahsetmiştim...

          13-14 yaşında tutkusu olmayan bir çocuktum. Gerçi hala aradığım tutkuyu bulamamış olsam da o zamanki halim daha vahimdi. Hayatın akışına kapılıp giden bir çocuktum. Hiçbir şeyin hayalini kurmayan ya da hiçbir şeyin peşinden sonuna kadar gitmeyen biriydim. Yeni yeni basketbol izlemeye başlamıştım. Anne teşvikleri ile zamanında NTV'den yayınlanan gece 21-22'de yayınlanan  Kaan Kural- Murat Kosova/ Murat Murathanoğlu anlatımları Nba maçlarını izlemeye başlamıştım. Hangi maç olduğunu tam olarak hatırlamasam da bir adam vardı. Çenesini dışarıya çıkarmış, yumruğunu  sımsıkı bir şekilde sıkan bir adam... Hırsı ile her şeyi yapabilecek gibi gözüken bir adam vardı ekranda. Yapmıştı da. Son saniyede maçı takımına getirmişti. Neredeyse imkansız bir şutu sokmuştu Kobe. Ve işin ilginç tarafı, maç sadece normal sezon maçıydı. O maçların aynısından 81 tane daha vardı ve bu adam 10 sezondur zaten bu ligdeydi. Yayında başarılarından bahsediyorlardı.Ne kadar büyük bir oyuncu olduğundan. Öyleyse ne gerek vardı ki bu maçı bu kadar önemsemeye? Sıradan bir maç değil miydi zaten?
         
            İşte Kobe için öyle değildi.Ve hiçbir zaman da olmadı. Bunu her hali ile de belli ediyordu zaten. Her an önemliydi onun için. Sahada kaldığı her an onun en değerli anıydı. Her top için verebileceği en büyük mücadeleyi veriyordu. Birlikte çok büyük başarılar yakaladığı Shaq ile bu yüzden tartışmıştı ya zaten. Her yaz sonunda 15 kilo alıp kampa gelen Shaq'a yeteri kadar çalışmadığı için kızıyordu. Çünkü kendisi her gece, yaz bile olsa, kalkıp şut attı. Saatlerce... Ve tahammül edemediği tek bir şey vardı; Tembellik.

            Sahip olunan şeyleri yeterli görmeyip, her zaman daha fazlası için çalışmayı Kobe'den öğrendim ben. Hiçbir zaman yeteneğine arkasını yaslayan sıradan bir basketbolcu olmadı Kobe. Her zaman daha fazlasını istedi ve bunu sadece istemekle de yetinmedi. Uğrunda çalıştı. Çok çalıştı. Ve kendini lise yıllarında formasını giydiği, hayranı olduğunu,  basketbol tarihinin en iyi oyuncusu olan Michael Jordan  ile kıyaslanırken buldu. Hepimize kalpten inandığımız, arzuladığımız şeylerin peşinden sonuna kadar gidersek ona ulaşabileceğimizi gösterdi. En iyisi olabileceğimizi gösterdi. Ve belki yıllardır almam gereken hayat dersini bu sabah aldım ben. Şimdi aldım. Bu yazıyı yazarken. Kobe sayesinde aldım...

            Gelelim basketbola. Bana ve benim gibilere basketbolu o kadar çok sevdirdi ki Kobe, gecenin 3'ünde 4'ünde kalkıp maç izledik biz.Onun maçını. Ya da keyifli geçeceğine inandığımız ve televizyonda verilen herhangi bir maçı.Hatta sayesinde o kadar çok sevdik ki Nba'i, Amerikalılardan daha çok sevdiğimizi bile düşünüyorum. Biliyorum ki maçlar gecenin köründe olsa onlar kalkıp bu maçları izlemezlerdi. Gerçekten bak.  Biz izledik ama. Ve izlemeye de devam ediyoruz. Basketbolun topu çemberden geçirmekten çok daha fazlası olduğunu gösterdi. Saygı duyulması gereken bir spor olduğunu gösterdi. Ve izlemesi, oynaması, dünyanın en keyifli şeyi olduğunu gösterdi bizlere. Hiçbir zaman yılmamız gerektiğini gösterdi. Hatta bazı şeylerin tek başına yapılamayacağını bile gösterdi. İlk yıllarında takım arkadaşları ile iyi iletişim kuramayan o adam, Lakers'ta basketbol ile büyüdü, olgunlaştı ve lider oldu. Hepimizin hayatımızın bir yerinde olması gereken adam oldu.

              Yazmam gerekenlerin hepsini yazdım mı gerçekten bilmiyorum. Muhtemelen yazmadım da ama bir şekilde içimi rahatlatmam lazımdı. Teşekkür etmem gerekirdi sana. En azından bana kattıklarından bahsetmem lazımdı. Ve ben biliyorum ki o tutkuyu bulduğum an, senin yolundan gidicem. Senin gibi sonuna kadar yılmadan çalışmaya devam edicem. Aynı senin gibi...

              Şimdi son bir sezon kaldı önünde. Playoff oynayacağın son bir sezon ne kadar yakışırdı ama sana! 60 maç kadar daha izleyeceğiz seni. Onca maç sonrasında son 60 maç... İçin rahat olsun güzel adam. Bir basketbolcunun yapabileceği her şeyi yaptın. Benim gibi milyonlarca insana bir sürü şey kattın. Sonsuz teşekkürler sana. Basketbolun için, bana olmam gereken insan olma yolunda en büyük rehber olduğun için sonsuz teşekkürler sana. Bu zamana kadar izlediğim her an dediğim gibi sezonun sonuna kadar yine aynı şeyi söyleyeceğim; " Gelmiş geçmiş en iyi basketbolcusun Kobe!"