31 Mart 2012 Cumartesi

Sokakta Taşla Futbol Oynayan Bir Çocuğun Lakers'lı Oluşu





         Basketbolla ilk tanışmam çok da hatırlıyor olmasam da 2001 Avrupa Basketbol Şampiyonasıyla olmuştu. O zaman hangi kanalda maçlar yayınlanıyordu ve kimler tarafından anlatılıyordu hatırlamıyorum bile. Tek hatırladığım ailecek televizyon başına geçip şuursuzca bağırıyorduk. Uzatmalar sonucu Almanyayı yenip bir dünya ekolü olan  Yugoslavya'nın rakibi olmuştuk. Almanya maçında ozaman geleceğin yıldızı olarak gösterilen  Dirk Nowitzki'nin faul problemiyle oyundan atılmasına , evde şampiyon olmuşuz gibi sevindiğimizi hatırlıyorum.  

          O şampiyona oynanırken daha 9 yaşındaydım ve bırakın basketbol oynamayı , basketbol oynayan birilerini bile görmemiştim. Babam zaten tam bir futbol aşığı mı hastası mı denir bilinmez ama basketbolla pek bir ilgilisi yoktu. Okulda da bahçede çocuklar yerdeki taşlarla , pet şişelerin kapaklarıyla bile futbol oynarken kimsenin basketbolla pek bir alakası yoktu. Türkiyenin genel bir durumuydu bu ama insanlar futbolla yatıp futbolla kalkıyordu. 2000 de Galatasaray'ın UEFA kupasını da almasıyla beraber futbol hayatımızın içinde dahada büyük bir rol almıştı.
     
          İşte 2001 Avrupa basketbol şampiyonası az da olsa bu durumu değiştirdi. Böyle büyük bir şampiyonanın Türkiye de düzenlenmesi ve gelen 2. lik bir anda basketbola olan ilgiyi arttırdı. Tabi ki o dönemde Efes Pilsen'in kazandığı başarılar , basketbola yaptığı yatırımlar göz ardı edilemez ama söz konusu Milli takımsa ve gelen büyük bir başarı varsa , bu insanları daha çok etkiliyor.

        Bende o şampiyonadan sonra belki başta bir " heves " olarak basketbol seyircisi olmuştum. Babam sağda solda bir futbol maçı bulamadığı zaman ve izlenecek bir dizi yoksa evde basketbol izlenmeye başladı. Nasıl oldu bilmiyorum ama sonra birden Nba maçlarını takip etmeye başlamıştım. Sanırım annem sayesinde olmuştu. Annem mutfaktayken televizyonu ses olsun diye açar bir yandan da işine bakardı. O zamanlar Türkiye saatine göre 20.00 - 22.00 arasında  pek Nba maçları verilmezdi. (Son yıllarda Nba yönetiminin dünyaya açılma politikasıyla o saatte verilen maç sayısı arttırılmıştır. ) İşte anca Amerikada Noel olacak , Martin Luther King günü olucak vs o günlerde Amerika'ya göre öğle vaktinde maçlar verilirdi ve bende öyle izlerdim.
     
        Yaş ilerledikçe ve basketbola ulaşım kolaylaştıkça ( internet , yeni yeni çıkan basketbol dergileri  vs. ) basketbol artık hayatımın iyiden iyi bir parçası olmuştu. Özellikle de Nba. Okuldan gelir gelmez çantayı bir kenara fırlatıp bilgisayarın başına geçiyor ya da o sıralar Nba Tv bizde açıkken babam eve gelene kadar o saatlerde yayınlanan "Hall Of Fame " maçlarına bakıyordum.





       
               İşte o anda içimde ki basketbol sevgisini Lakers fanatikliğine dönüştüren yukarıda ki şahsına şahsına münhasır kişiyle tanıştım. 2006 Lakers'ın kalite bakımından belkide en kötü zamanıydı. Kobe maksimum düzeyde top kullanıyordu. Belkide kullanması gerekiyordu çünkü Lakers'ın 2006 yılındaki kadrosuna bakarsanız , durum gerçekten içler acısıydı.

              Lakers'ın en kötü zamanında nasıl olup da Lakers fanatiği olduğumu sorarsanız.Durum şöle.
Lakers maçlarını izledikçe Kobe ye hayran kalıyor , Kobe ye hayran kaldıkça Lakers a bağlanıyor , Lakers a bağlandıkça tarihine iniyor , tarihine indikçe takıma da hayran kalmaya başlıyordum. Koyu bir Galatasaray taraftarı olmama rağmen renkleri bile beni kendine çekiyordu. Böylece Kobe hayranlığının yanı sıra Galatasaray dışında tuttuğum bir takım daha vardı. Galibiyetine sevinip , mağlubiyetine üzüldüğüm bir takımım daha vardı. Takım yıllar geçtikçe bırakın şampiyon olmayı playofflara katılmak ve bir maç kazanabilmek için Kobe'nin mucizelerine kalmıştı.

              Sonra o "mübarek gün " , " mucizevi gün " adına her ne derseniz deyin , 2008 yılında takıma takasla Pau Gasol gelmişti. Bu takas nasıl gerçekleşti şu zamanlarda bile  hala anlayamasam da Lakers bir anda elit bir takım haline gelmişti. Ve Amerikan medyasında Lakers'ın final oynayacağı ve bu takımın Boston Celtics'in olacağı konuşulmaya başlanmıştı bile. Gasol geldikten sonra inanılmaz bir patlama yaptı. Mükememek maçlar çıkartıyor , Lakers aldığı galibiyetlerde daha iyi daha güçlü bir takım olma yolunda ilerliyordu.

              Beklenen gerçekleşti. Lakers - Celtics finali oynandı. 4-2 Celtics kazandı kazanmasına ve son maçta Celtics Lakers'ı duman etmiş olsada Lakers'ın 1 yıl içerisinde geldiği nokta gözle görülebiliyordu. 2009 yılında Lakers yine batı şampiyonu oldu. Bu sefers karşısında Orlando Magic vardı. Geçen seneye göre daha kolay maçlar çıkartan Lakers 4-1 ile Orlando Magic i yenerek Nba şampiyonluğuna ulaştı.

             Ertesi sene Lakers bir kez daha batı şampiyonu oldu. Bu sefer karşısında 2 sene önce finallerin 6. maçında ezilerek yenildiği ve ortada alınması gereken bir intikamın olduğu Boston Celtics - Los Angeles Lakes finali vardı.İşte o yıl içimdeki Lakers sevgisinin aslıda bir fanatiklik olduğunu anladım.

            Lakers'ın en zayıf halkası olarak gösterilen ve ne kadar üzücü de olsa doğru olan Derek Fisher seriyi 2-1 e getirilen maçta inanılmaz oynadı. 4. çeyreğin bitimine yaklaşık 40 saniye kala , üstünde 3 tane " zebani " varken attığı inanılmaz turnike sonrası koltuğumdan kalkıp annemin sevdiği çok da güzel olan o bibloyu kırıp salonun ortasında zafer turları attıktan sonra içimdeki Lakers sevgisinin fanatiklik olduğunu anladım. Hem de arkamda bir biblo "leşi "bırakarak.